beldesi olmayan düşünceler
1 & ölüm
Kimi zaman ölümüm
hakkında bazı şeyler görür ve hissederim. Beni susturan, bu şeyleri
dillendirirsem gerçek kılacağım ihtimalidir.
Tarihi ve yeri. Ve diğer
tarih ve onun yeri.
Korkumdan susarım, ancak
korktuğum ölüm değildir. Korkunun kendisidir.
İşte kurduğum bu cümle de
delirtir beni. İnsan, cesaretini nasıl tek başına nasıl ölçüp tartabilir?
Korkmadığımı nereden biliyorum? Hiç yaşamadım ki onu. Neyse yarıda kesiyorum.
Sanki bir şey susmam gerektiğini söylüyor bana. Ancak o gün geldiğinde belki
gizli saklı bir not iliştiririm.
2, ben
Ben kalabalığa aitim.
Bir sessizliğim,
ırak ve yetim topraklarım
yok benim.
Caddenin en orta yerinde
dikilir
biri bana seslendi mi
yanından kaçtığımı
bilirim.
İnsanlardan nefret
ederim,
bakmasınlar bana,
fark etmesinler beni
isterim.
Ama onlarsız
kendimi epey yalnız hissederim.
Ve derim ki,
herhalde ben kalabalığa
aitim.
Ben kalabalığa aitim.
Her daim gürültüyü,
ve karmaşayı isterim.
Bir çift kara gözle denk
düşmek,
ve tebessüm edebildiğim
meçhul bir yabancıyla
münakaşa etmek isterim.
Sonra da derim ki,
herhalde ben insana
aitim.
3, doğum sancıları
insan olduğumu nihayet
idrak ettiğim günler geçiriyorum. her nasılsa bu günler, her daim doğum günüm
yaklaşıkça varlığını belli ediyor.
koskoca bir yılın ancak bu kısımlarında hissediyorum var olduğumu. hayat korkutucu geliyor gözüme. sık sık ağlıyorum ve elimde var olmayan bir sigarayla yıldızlı geceyi tüttürüyorum. uzaklara dalıp garipleniyorum. artık geçmişte değil aklım. daha çok geleceğimi düşünüyor, yaşanmış ve de hiç yaşanmamış meselelerin yasını tutuyorum. artık eski kederim yok, yalnızca bir yenisi eklendi yanına.
yalnız değil ya, ona
üzülüyorum.
şimdi de ağlıyorum.
bir
bilinmezlik dört elle sarıyor, hapsediyor beni. irademin yetmeyeceği şeyler
gibi, yetebileceği şeylerin ihtimali korkutuyor akıbetimi.
bir acının habercisi, yahut telafisi bu çektiklerim.
sızlıyorum, ağlıyorum ve korkuyorum.
herhalde doğum günüm yaklaştıkça,
annemin çektiği sancıların seneyi devriyesini kutluyorum.
her 18 eylül'de,
doğarken döktüğüm
gözyaşlarını yad ediyorum.
4, insan olmanın dayanılmaz ağırlığı
Ne zaman gökyüzüne, yahut eteklerime serpili şehrin
ışıklarına baksam içimi yaşayamadıklarımın sızısı kaplar. Öylece oturur, miskin
miskin bir avuntunun gelip beni kucaklamasını arzularım.
Bu avuntu, kimi zaman hoş bir esintidir. Tenimi öpen, içimi
gıdıklayan ve beni ötelere, alışık olmadığım diyarlara götüreceğini umduğum bu
esinti; kimi zamansa kuvvetli bir kasırgadır. Beni dövecek, silkeleyecek ve
beni bu miskin hallerimden sıyırıp, bana tıpkı diğer insanlar gibi olabilmeyi
bahşedebilecek kuvvetli bir kasırga. Fakat şu yaşıma gelmiş biri olarak
söylüyorum ki, hiçbir kasırganın gücü beni bir insan etmeye yetmez.
Bu his çok evvelden beri içimi kurcalıyor. Kim olduğumu
bilmiyorum. Ne olduğumu ve ne olmak istediğimi bilmiyorum. Sanki pek çok ben
var içimde. Bedenim, hepsine yetmiyor. Bazen de bir bakmışım, asıl onlar bana
yetmiyor.
Bu his çok evvelden beri içimi kurcalıyor. Kim olduğumu
bilmiyorum. Ne olduğumu ve ne olmak istediğimi bilmiyorum. Sanki pek çok ben
var içimde. Bedenim, hepsine yetmiyor. Bazen de bir bakmışım, asıl onlar bana
yetmiyor.
Sorsanız bana, bir kadın da değilim ben. Güzel kızların
yanında kendimi hep suçlu hissederim. Güzel olmadığım ya da kendimi yerdiğimden
değil bunun sebebi. Sanki onların bir parçası değilim ben ve olamam da. Onların
yanında çok yabaniyim, biçimsiz ve ne idüğü belirsizim. Bir kadın olmak ne
demek onun bile farkında değilim.
Sorsanız bana, içimde hep bir erkek yatıyor benim.
Orta yaşlarında, evliliğinden mutsuz, işinden mustarip, her
sabah aynı saatte evden çıkan ve aynı saatte eve giren bir adamım ben. Bir
çocuğum var fakat ne demek bir çocuğun sahibi olmak? Bilmiyorum. Öğretmemişler
bana. Kalmışım o dersten. Gülüyor çocuğum bana, elimi tutuyor, kucağıma geliyor
fakat hissedemiyorum onu. Sevemiyorum, anlayamıyorum. Bir parçammış gibi
hissedemiyorum. Bir baba olmak, iş güç sahibi bir adam olmak nedir hiçbir
fikrim yok.
Geceleri işten dönerken telefonumdan şarkı açıyorum.
Sokaktan kimse geçmiyor, lambanın sarı ışığı ıslak kaldırıma vuruyor. Her yer
sapsarı, gerisi karanlığa boyanmış. Ağzımda bir sigara var. Bitiyor, yenisini
yakıyorum. Eve gelene kadar şarkımı dinliyor, ihtiyarlığımı düşünüyorum.
Delikanlılık zamanlarımı düşünüyorum. Ne gariptir ki, içimdeki bu adamın da
yüreğini yaşayamadıklarının sızısı kaplıyor. Sonra bir sigara daha yakıyor.
Evine girmiyor ama. Sigarası bitene dek, sadece yürüyor ve uzaklara gidiyor.
Kimi zamansa bir deliyim ben. İçimde kapısı kilitli bir
hasta yatıyor. Bana sorsalar hiçbir şeyi yok bu hastanın. Ben olmak günahı
dışında tabii.
Düşünüyor, konuşuyor, gülüyor, düşünüyor, sesini çıkartmıyor
ve yine düşünüyor. Bazen iyi şeyleri, bazense kapısına bir kilit daha takılacak
kötü şeyleri.
Bazen bir kadın oluyorum. Güzel bir kadın. Her anlamda
güzel, her anlamda becerikli. Ben olmayan bir kadın. Sonra hevesleniyor ve
gerçek yaşamımda da bu kadına dönüşmek için çabalıyorum. Çünkü en kolayı bu. En
mümkünü o olmam. Çünkü bir kadın olarak doğdum ben. Bir kadının bedenini
giymişim doğmadan evvel üzerime. Şarkı söylüyorum, dans ediyorum, çiziyorum,
geziyorum. Güzel olmaya çabalıyorum. Ardından ise kazayla göz göze geliyorum bir
aynayla. Zaten ne varsa o zaman bozuluyor, tüm büyü üzerimdeki etkisini
yitiriyor.
Kendime bakıyorum. 21 yaşında, içindeki dünyalara dalmaktan
başka bir şeye sahip olamayan anlamsız bir hiçim diyorum.
Hiçbir adım atamamışım, hiçbir ilerleme kaydedememişim.
Hala duruyorum ve kim olduğumu çözmeye çalışıyorum.
İşin gerçek boyutuyla yüzleşmek canımı sıkıyor. Ne olmak
istediğim kişiyim, ne de olmak istemediğimi seçebiliyorum. Yaşam bana bakıyor,
ben de ona bakıyorum kendi gözlerimin içinden.
Ve o an sıkıyorum yumruklarımı. Öldürüyorum kendimi.
Önce o yabani kızı öldürüyorum.
Sonra da o koca adamı.
En sonunda ise bir şeyleri başarabilmiş, ben olmaktan çok
uzak olan o güzel kadını.
Hepsini, tek tek öldürüyorum. Yok ediyorum.
Çünkü cevap bu.
Yeniden doğabilmem için, ilk evvela ölmem gerekir.
en sevdiğim yazıların -Pika🤍
YanıtlaSilulan Azize Rahel, okudukça kendimi buluyorum ve yazıların birer ayna kırığı gibi yaş döktürüyor bana. hiç. kimse bir hiçi anlatma cesareti bulamaz bence varlığında ve sen, cesur değilsen bile o hiçi öyle güzel anlatıyorsun ki... kendi hiçimi bile görüyorum. umarım o kırıklar ellerini kana bulamaz <3 (seviliyorsun, sayılıyorsun ve yazmanı canı gönülden beklediğimi bilmeni istiyorum)
YanıtlaSil