beldesi olmayan düşünceler

  




"beldesi olmayan düşünceler"

ağustos 22, 2024
15:00

 

1 & ölüm


Kimi zaman ölümüm hakkında bazı şeyler görür ve hissederim. Beni susturan, bu şeyleri dillendirirsem gerçek kılacağım ihtimalidir.

Tarihi ve yeri. Ve diğer tarih ve onun yeri.

Korkumdan susarım, ancak korktuğum ölüm değildir. Korkunun kendisidir.

İşte kurduğum bu cümle de delirtir beni. İnsan, cesaretini nasıl tek başına nasıl ölçüp tartabilir? Korkmadığımı nereden biliyorum? Hiç yaşamadım ki onu. Neyse yarıda kesiyorum. Sanki bir şey susmam gerektiğini söylüyor bana. Ancak o gün geldiğinde belki gizli saklı bir not iliştiririm.


2, ben

 

Ben kalabalığa aitim.


Bir sessizliğim,

ırak ve yetim topraklarım yok benim.

Caddenin en orta yerinde dikilir

biri bana seslendi mi

yanından kaçtığımı bilirim.

 

İnsanlardan nefret ederim,

bakmasınlar bana,

fark etmesinler beni isterim.

Ama onlarsız

kendimi epey yalnız hissederim.

Ve derim ki,

herhalde ben kalabalığa aitim.

 

Ben kalabalığa aitim.

Her daim gürültüyü,

ve karmaşayı isterim.

Bir çift kara gözle denk düşmek,

ve tebessüm edebildiğim

meçhul bir yabancıyla münakaşa etmek isterim.

Sonra da derim ki,

herhalde ben insana aitim.


3, doğum sancıları


insan olduğumu nihayet idrak ettiğim günler geçiriyorum. her nasılsa bu günler, her daim doğum günüm yaklaşıkça varlığını belli ediyor.

koskoca bir yılın ancak bu kısımlarında hissediyorum var olduğumu. hayat korkutucu geliyor gözüme. sık sık ağlıyorum ve elimde var olmayan bir sigarayla yıldızlı geceyi tüttürüyorum. uzaklara dalıp garipleniyorum. artık geçmişte değil aklım. daha çok geleceğimi düşünüyor, yaşanmış ve de hiç yaşanmamış meselelerin yasını tutuyorum. artık eski kederim yok, yalnızca bir yenisi eklendi yanına.

yalnız değil ya, ona üzülüyorum.

şimdi de ağlıyorum. 

bir bilinmezlik dört elle sarıyor, hapsediyor beni. irademin yetmeyeceği şeyler gibi, yetebileceği şeylerin ihtimali korkutuyor akıbetimi.

bir acının habercisi, yahut telafisi bu çektiklerim.

sızlıyorum, ağlıyorum ve korkuyorum.

herhalde doğum günüm yaklaştıkça,

annemin çektiği sancıların seneyi devriyesini kutluyorum.

her 18 eylül'de, 

doğarken döktüğüm gözyaşlarını yad ediyorum. 


4, insan olmanın dayanılmaz ağırlığı


Ne zaman gökyüzüne, yahut eteklerime serpili şehrin ışıklarına baksam içimi yaşayamadıklarımın sızısı kaplar. Öylece oturur, miskin miskin bir avuntunun gelip beni kucaklamasını arzularım.

Bu avuntu, kimi zaman hoş bir esintidir. Tenimi öpen, içimi gıdıklayan ve beni ötelere, alışık olmadığım diyarlara götüreceğini umduğum bu esinti; kimi zamansa kuvvetli bir kasırgadır. Beni dövecek, silkeleyecek ve beni bu miskin hallerimden sıyırıp, bana tıpkı diğer insanlar gibi olabilmeyi bahşedebilecek kuvvetli bir kasırga. Fakat şu yaşıma gelmiş biri olarak söylüyorum ki, hiçbir kasırganın gücü beni bir insan etmeye yetmez.

Bu his çok evvelden beri içimi kurcalıyor. Kim olduğumu bilmiyorum. Ne olduğumu ve ne olmak istediğimi bilmiyorum. Sanki pek çok ben var içimde. Bedenim, hepsine yetmiyor. Bazen de bir bakmışım, asıl onlar bana yetmiyor.

Bu his çok evvelden beri içimi kurcalıyor. Kim olduğumu bilmiyorum. Ne olduğumu ve ne olmak istediğimi bilmiyorum. Sanki pek çok ben var içimde. Bedenim, hepsine yetmiyor. Bazen de bir bakmışım, asıl onlar bana yetmiyor.

Sorsanız bana, bir kadın da değilim ben. Güzel kızların yanında kendimi hep suçlu hissederim. Güzel olmadığım ya da kendimi yerdiğimden değil bunun sebebi. Sanki onların bir parçası değilim ben ve olamam da. Onların yanında çok yabaniyim, biçimsiz ve ne idüğü belirsizim. Bir kadın olmak ne demek onun bile farkında değilim.

Sorsanız bana, içimde hep bir erkek yatıyor benim.

Orta yaşlarında, evliliğinden mutsuz, işinden mustarip, her sabah aynı saatte evden çıkan ve aynı saatte eve giren bir adamım ben. Bir çocuğum var fakat ne demek bir çocuğun sahibi olmak? Bilmiyorum. Öğretmemişler bana. Kalmışım o dersten. Gülüyor çocuğum bana, elimi tutuyor, kucağıma geliyor fakat hissedemiyorum onu. Sevemiyorum, anlayamıyorum. Bir parçammış gibi hissedemiyorum. Bir baba olmak, iş güç sahibi bir adam olmak nedir hiçbir fikrim yok.

Geceleri işten dönerken telefonumdan şarkı açıyorum. Sokaktan kimse geçmiyor, lambanın sarı ışığı ıslak kaldırıma vuruyor. Her yer sapsarı, gerisi karanlığa boyanmış. Ağzımda bir sigara var. Bitiyor, yenisini yakıyorum. Eve gelene kadar şarkımı dinliyor, ihtiyarlığımı düşünüyorum. Delikanlılık zamanlarımı düşünüyorum. Ne gariptir ki, içimdeki bu adamın da yüreğini yaşayamadıklarının sızısı kaplıyor. Sonra bir sigara daha yakıyor. Evine girmiyor ama. Sigarası bitene dek, sadece yürüyor ve uzaklara gidiyor.

Kimi zamansa bir deliyim ben. İçimde kapısı kilitli bir hasta yatıyor. Bana sorsalar hiçbir şeyi yok bu hastanın. Ben olmak günahı dışında tabii.

Düşünüyor, konuşuyor, gülüyor, düşünüyor, sesini çıkartmıyor ve yine düşünüyor. Bazen iyi şeyleri, bazense kapısına bir kilit daha takılacak kötü şeyleri.

Bazen bir kadın oluyorum. Güzel bir kadın. Her anlamda güzel, her anlamda becerikli. Ben olmayan bir kadın. Sonra hevesleniyor ve gerçek yaşamımda da bu kadına dönüşmek için çabalıyorum. Çünkü en kolayı bu. En mümkünü o olmam. Çünkü bir kadın olarak doğdum ben. Bir kadının bedenini giymişim doğmadan evvel üzerime. Şarkı söylüyorum, dans ediyorum, çiziyorum, geziyorum. Güzel olmaya çabalıyorum. Ardından ise kazayla göz göze geliyorum bir aynayla. Zaten ne varsa o zaman bozuluyor, tüm büyü üzerimdeki etkisini yitiriyor.

Kendime bakıyorum. 21 yaşında, içindeki dünyalara dalmaktan başka bir şeye sahip olamayan anlamsız bir hiçim diyorum.

Hiçbir adım atamamışım, hiçbir ilerleme kaydedememişim.

Hala duruyorum ve kim olduğumu çözmeye çalışıyorum.

İşin gerçek boyutuyla yüzleşmek canımı sıkıyor. Ne olmak istediğim kişiyim, ne de olmak istemediğimi seçebiliyorum. Yaşam bana bakıyor, ben de ona bakıyorum kendi gözlerimin içinden.

Ve o an sıkıyorum yumruklarımı. Öldürüyorum kendimi.

Önce o yabani kızı öldürüyorum.

Sonra da o koca adamı.

En sonunda ise bir şeyleri başarabilmiş, ben olmaktan çok uzak olan o güzel kadını.

Hepsini, tek tek öldürüyorum. Yok ediyorum.

Çünkü cevap bu.

Yeniden doğabilmem için, ilk evvela ölmem gerekir.




Yorumlar

  1. en sevdiğim yazıların -Pika🤍

    YanıtlaSil
  2. ulan Azize Rahel, okudukça kendimi buluyorum ve yazıların birer ayna kırığı gibi yaş döktürüyor bana. hiç. kimse bir hiçi anlatma cesareti bulamaz bence varlığında ve sen, cesur değilsen bile o hiçi öyle güzel anlatıyorsun ki... kendi hiçimi bile görüyorum. umarım o kırıklar ellerini kana bulamaz <3 (seviliyorsun, sayılıyorsun ve yazmanı canı gönülden beklediğimi bilmeni istiyorum)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar